|
BAL’A DAİR
Bal
Bal, arılar tarafından çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından
alınarak yutulan nektarın arıların bal midesi denilen
organlarında invertaz enzimi sayesinde kimyasal değişime
uğramasıyla oluşan ve kovandaki petek hücrelerine
yerleştirilen çok faydalı bir besindir. Nektar bala
çevrilirken arılar sağladıkları invertaz enzimi sayesinde
sakkarozu inversiyona uğratarak früktoz ve glikoz şeklinde
basit şekerlere dönüştürür ve fermantasyonun meydana
gelmesini önleyecek miktarda suyunu uçururlar. Kovandaki
hücrelere yerleştirilen ve üzeri mumdan bir kapakla örtülen
bal arılarca sağlanan özel havalandırma sistemi sayesinde
bildiğimiz tat ve kıvama gelir.
Balın rengi, şeker dengesi ve tadındaki farklılık tamamen
toplanan nektarlardan kaynaklanmaktadır. Balın kokusu,
çiçeklerdeki aromalı volatin yağı verir ki bu aynı zamanda
çiçeklerin kokularını sağlayan yağdır. Bal üretimi çok büyük
bir çaba gerektirir. Örneğin ½ kg ham nektarı toplamak için
900 arının bir gün boyunca çalışması gerekir. Toplanan bu
nektarın ise ancak bir kısmı bala çevrilebilir. Çiçeklerdeki
nektardan elde edilen balın miktarı tamamen getirilen
nektarın şeker konsantresine bağlıdır.
Balın içeriği
Balın ilk akla gelen özelliği tatlı olmasıdır. Bunun sebebi
balın içindeki üç şekerdir. Üzüm şekeri (% 34), sakroz (%2)
ve levuloz (meyve şekeri % 40) bundan başka balın % 17 ‘si
su geri kalan % 7'lik bölümü ise demir, sodyum, sülfür,
magnezyum, fosfor, polen, manganez, alüminyum, gümüş,
albumin, dekstril, nitrojen, protein ve asitlerden oluşur.
Balın kalitesini ise bu % 7'lik karışım belirler.
Ayrıca bal içerisinde onbeş şeker tespit edilmiş olup
bunlardan bazıları şunlardır: fruktoz, glikoz, sakkaroz,
maltoz, izamaltoz, erloz, kestoz, melezitz ve rafinozdur.
Genel olarak fruktoz şekeri diğerlerinden farklıdır.
Balı bildiğimiz şekerden ayıran çok önemli bir fark vardır.
şeker ancak sindirim sisteminde değişime uğradıktan sonra
kana karışırken bal sindirime gerek olmadan çok süratli bir
şekilde kana karışır. Dolayısıyla bal insan vücudunun en
yüksek derecede ve en hızlı biçimde faydalanacağı şekilde
tasarlanmış bir gıdadır. Ilık su ile karıştırılan balın
birkaç dakika içinde vücuda enerji verdiği tespit
edilmiştir.
Balın içinde minerallerin, şekerlerin ve birçok vitaminin
yanısıra az miktarda bir takım hormonlar, çinko, bakır ve
iyot da vardır.
Balın Fiziksel Özellikleri
* Bal higroskopik bir madde olup havadan nem alma özelliğine
sahiptir. Havada %58 rutubet olduğu zaman balda su miktarı
%17,4 civarında olur.
* Viskozite; akıcılığa karşı koyma özelliğini ifade eder.
Buna "balın bünyesi" de denir. Ağır bünyeli bir balın
akıcılığı yavaş yani viskozitesi yüksek olur. Viskozite
balın içerisindeki su miktarıyla yakından ilgilidir.
* Balın özgül ağırlığı içerisindeki su miktarı ve sıcaklığa
göre değişmektedir. 200°C de balın özgül ağırlığı 1.4225
bulunmuştur.
* Kırılma Sayısı; refraktometre ile ölçülür. Sıcaklık önemli
rol oynadığından bu işlemde 20°C de yapılır ve balın
içindeki su miktarı tayin edilmektedir.
* Renk; balın bir optik özelliği olan renk değişiklik
gösterir. Bal renksiz durumdan koyu kırmızıya kadar
değişebilir.
Balın Bileşimi
Genel olarak balların toplandığı değişik bitki kaynaklarına
göre farklı aroma, tat, renk, yoğunluk ve kristalize sahip
oldukları tespit edilmiştir. Aynı şekilde ballarda akıcılık
kimyasal bileşimi, şekerler, rutubet, enzimler, vitaminler,
asitler, kollaidal maddeler ve bileşimi bilinmeyen maddeler
bakımından değişik oldukları bildirilmişlerdir.
Baldaki asitler
Uzun yıllar bal içerisinde sadece formik asit bulunduğu
fakat analiz metotları geliştirilince asetik, buturik,
sitrik, kaproik, laktik, formik, malik, okzalik,
suksiniletannik, tartari ve velarikasidlerin varlığı tespit
edilmiştir. Balın pH'sı 3,29-4,87 arasında değişmektedir.
Baldaki enzimler
Çeşitli araştırıcılar balda diyastaz veya amilaz, nikotin,
invertaz, katalaz, oksidaz, fosfataz enzimlerini
bulmuşlardır. Bu enzimlerin bir kısmı bitkiden gelmekte bir
kısmı ise arının başındaki bezlerden salgılamaktadır.
Baldaki vitaminler
Eskiden bal içerisinde vitamin olmadığı veya çok az olduğu
kanaati hakimdi fakat kimyasal ve biyolojik araştırma
metodları geliştirildikten sonra bal içerisinde çeşitli
miktarda, tiamin, riboflavin, askorbik asit, pirisdoksin,
pantotenik asit, niasin ve az miktarda biotin, folik asit
tespit edilmiştir.
Baldaki minareller
Bal içerisindeki minarellerin miktarı %0,02 ile %1,0
civarındadır. Bu minareller Potasyum, klor, kükürt,
kalsiyum, sodyum, fosfor, magnezyum, silis, demir, mangan ve
bakır’dır. Bunlar içerisinde potasyum, kalsiyum ve fosfor
fazla bulunmaktadır.
Baldaki proteinler
Çeşitli araştırmacılar bal içerisinde az miktarda
albuminoidlerin ve protein yapı taşları durumunda olan amino
asitlerin olduğunu tespit etmişlerdir.
Tedavide Kullanım Alanları
Bal en az 3000 seneden beri birçok rahatsızlığın tedavisinde
kullanılmıştır. Yakın zamanda yapılan bilimsel araştırmalar
balın mucizevi etkilerini göz önüne sermektedir. Balın
antiseptik/antimikrobiyal, osmotik, hidrojen peroksit ve
asiditesine bağlı çok çeşitli iyileştirici etkileri olduğu
saptanmıştır.Böbrek hastalıkları(Böbrek
yetmezliği)tedavilerinde cok önemli bir yere sahiptir
Bal temel olarak iki monosakaritin yoğunlaşmış bir
karışımıdır. Bu karışımda su etkisi az olduğu için yani su
moleküllerinin çoğunluğu monosakaritlere bağlı oldukları
için mikroorganizmaların hayatta kalmasını sağlayacak nemden
ve sudan yoksundur. Böylellikle balda hiçbir mikroorganizma
canlı kalamaz. Bunun içindir ki bal, asırlardır yanık, yara
ve deri ülserlerini iyileştirmek için kullanılmıştır.
Balın yüksek şeker oranı, hipertonisitesini arrtırdığı için
etrafındaki bakterilerin suyunu hipertonik alana çekip
bakteri hücrelerinin büzüşmesini sağlar. Bir antiseptik
olarak balın metisilin dayanıklı Staphylococcus aureus
(MRSA) gibi dirençli bakterilere karşı etkili olabileceğini
savunan araştırmalar mevcuttur. Bal içindeki hidrojen
peroksit, tıbbi olarak kullanılan hidrojen peroksite
üstündür. Balın içindeki hidrojen peroksit faal hale
sulandırma sonucunda gelir. Yani, bal yara üzerine
sürüldüğünde hidrojen peroksit yavaşca vücut sıvıları
tarafından sulandırılarak etkili hale geçer. Hem yavaş
olarak etkinlik kazanması hemde tıbbi hidrojen peroksitten
daha düşük bir yoğunlukta bulunması balın mikropları öldürüp
vücudun hücrelerinin zarar görmemesini sağlar.
Bal pH'ı 3.2 ve 4.5 arasında olduğu icin enfeksiyondan
sorumlu bakterilerin çoğalmasını önler. Bal içinde birçok
polifenol yani doğal antioksidan olarak işlev gören madde
barındırdığı için uzun dönem tüketimi sonucu kanseri
önlediği bildirilmiştir. Ayrıca, içindeki demir vücuttaki
zaralı oksijen radikallerini zararsız hale getirir.
Araştırmalara göre bal aynı zamanda bağırsaklardaki
probiyotik bakteri florasını çoğaltabildiği için bağışıklık
sistemini güçlendirdiği gibi kolesterolü düşürmekle beraber
sindirimi kolaylaştırır ve kolon kanserini önlemede
etkilidir.
|